Bu sefer olmadı Carrie...

Sex and the City'nin filmi beklenen rakamlara ulaşamayınca efsaneyi tekrar televizyona döndürme kararı almışlar. Buna bir yorum yapmadan önce Sex and the City'yle tanışma anlarımızı anlatmak istiyorum size.

Bekarlık sultanlıktır söylemini uzun zamandır zikretmediğim, artık sevgilisizlikten fena halde bunaldığım bir dönemde başladım Sex and the City'ye. Evde tek başıma sürekli moda dergilerinin sayfalarını çevirip duruyorum,  artık beynime bu moda denen şeyi yazılı değil sinematografik olarak da upload edeyim dedim.

Ben Carrie'ciyim, birçoğunuz gibi. Romantik duruşu, yazar olması, hayatının aşkını araması, Manhattan'daki minik sempatik studyo dairesi ve tabii ki en zevklisi olması beni ona çeken şeyler. Dizi bitince çok üzüldüm neyse film yaptılar. Diyordum ki....

Filme erkek arkadaşımla gittim. Nasıl başardın diyeceksiniz. O dönemde IronMan vizyondaydı. Karşılıklı anlaşma yapmıştık, ben onu, o da Sex and the City'yi izleyecekti. Erkek arkadaşım bu yaşı geçmiş işi bitmemiş stil ikonlarının dünyasını hiç anlamadığı gibi, ben de sürekli anırıyorum "Iıııaahh ayakkabıya baaaakkk!" diye. Bir an geldi ki Sex and the City'yi artık erkek arkadaşıma savunamaz oldum. Sahneye bakıp duruyorum; yıllarca hastası olduğum Carrie, ruh ikiziyle evlenirken bu gelinliği mi giymiş?!!!

Vivienne Westwood tasarımı, filmden sonra anında tükendi. Ben mi anlayamadım acaba bu gelinliğin özelliğini. Çünkü bana gayet özelliksiz geldi! Hatta Sarah Jessica Parker gibi çirkin suratından harikalar yaratan bir kadını çekirgeye dönüştürdüğünü düşünüyorum.

Bunu bana neden yaptın Sex and the City? Hatıralarımda hep öyle kusursuz kalmanı isterdim.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Teşekkürler,

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...